top of page

Ruminantlarda önemli besleme hastalıkları

  • Yazarın fotoğrafı: Prof.Dr.Kemal KÜÇÜKERSAN
    Prof.Dr.Kemal KÜÇÜKERSAN
  • 6 Nis
  • 16 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 2 May

Ruminantlarda önemli beslenme hastalıkları

 

Ruminantlarda doğru beslenme kriteri hayvanların ihtiyacı olan besin maddelerini tam anlamıyla karşılanmasıdır. Bu anlamda besin maddeleri (protein, karbonhidrat, yağ, selüloz, vitamin ve mineral) yetersizliğinde birçok beslenme hastalığının şekillenmesi kaçınılmazdır. Beslenme hastalıklarına metabolik hastalıklar da denilmektedir. Metabolik hastalıklarının şekillenmesi sonucunda önce verim önemli ölçüde etkilenir, genç hayvanlarda gelişim hızı azalır hatta durur, sonra da diğer birçok hastalıklarının oluşmasına yol açar.

 

Yağlı İnek Sendromu

Yağlı inek sendromu (=Fat cow syndrome)  özellikle yüksek düzeyde süt veren inekler ile laktasyonun son döneminde ve kuru dönemde aşırı beslenen ineklerde meydana gelen metabolik bir hastalıktır. Yağlı inek sendromu süt ineklerinde doğumu izleyen birkaç gün içinde görülebilir. Buzağılamadan sonra enerji eksikliği sonucu yağların mobilizasyonu, iştahın baskılanması, hızlı canlı ağırlık kaybı, genellikle karaciğerde hücreler arasında yağın birikmesi ile karakterize olan bu hastalıkta  verim performansı düşer. Yağlı karaciğer sendromu ineklerde üreme bozukluğuna neden olabilir. Ayrıca ketozis, hipokalsemi, abomasum deplasmanı, mastitis ve retentio secondinarium gibi  bazı metabolik hastalıklara yol açabilir veya bu hastalıklar ile beraber görülebilir.   

 

Yüksek verimli ineklerin kuruda bulunduğu dönemde veya gebeliğin son dönemlerinde uygulanan hatalı besleme programına (yetersiz enerji, ihtiyacından fazla enerji vermek, özellikle mineral dengesizliği, protein /enerji arasında yanlış oran doğrultusunda besleme yapmak bağlı olarak, bu hastalığın oluşması muhtemeldir. Süt ineklerinde  laktasyonun ilk döneminde henüz yeterli düzeyde kuru madde tüketilemedği için  yaşama ve verim payı enerji ihtiyaçları genellikle karşılanamaz. Enerji noksanlığını takiben hayvanın vücut rezervlerindeki yağlar mobilize olmakta, sonuçta inek canlı ağırlık ve kondüsyon kaybetmektedir. Ruminatlarda metabolik hastalıkların birçoğu negatif enerji dengesi ile ilişkilidir. Özellikle buzağılamadan sonra yüksek süt veriminden dolayı oluşan negatif enerji dengesi şiddetli olmaktadır. Yemlerde sıkça kullanılan koruyucu maddeler ve yapılan tedaviler hastalığa zemin hazırlar.

Yağlı inek sendromu daha çok negatif enerji dengesi olan hayvanlarda görülmektedir. Bu dönemlerde ineklere, düşük miktarda kaliteli çayır otu buna karşılık aşırı miktarlarda kaliteli mısır silajı ya da özsu bakımdan zengin kaba yemler ile tahıl karmaları verilmesi hayvanlarda aşırı yağlanmaya neden olabilmektedir.  

Yağlı inek sendromu genellikle laktasyonun ikinci haftasında olan tüm inek ırklarında ve her yaşta gözlenebilir. Bazen buzağılamayı izleyen 1.ayda ve bazen daha önce de oluşabilir. Bu hastalıkta morbidite %50-90, mortalite ise %50’ye kadar ulaşabilir. Üreme performansının azalması önemli bir sorundur. Dolayısıyla yetiştirme sorunu olarak süt işletmelerinde ekonomik kayıplara neden olabilir.

En iyi tedavi metodu, hayvanların lipit mobilizasyonunu azaltarak karaciğerin yağ asitleri infiltirasyonunu minimize etmektir. Bu nedenle kuruda olan ineklere enerji bakımından zengin mısır silajı ve tahıllar aşırı miktarda verilmemelidir.

Ketozis 

Bu hastalık enerji metabolizmasında dengenin bozulması sonucu şekillenir. Ketozisin ortaya çıkışında yüksek süt verimi ile besleme düzeyi arasında  ilişki etkili olmaktadır. Yüksek süt veriminde gerektirdiği enerjinin bir bölümünün vücut depolarından karşılanması zorunlu olmaktadır. Yüksek süt verimi için rumende fazla miktarda propiyonik asit oluşmalıdır. Enerji kaynağı olarak kullanılan vücut depoları propiyonik asit ihtiyacını karşılayamadığı durumda ketozis ortaya çıkabilmektedir.

Ketozisin oluşumunu hazırlayan nedenler şu şekilde sıralanabilir.

1.Yetersiz eksersiz, buzağılama zamanı aşırı yağlanma ve laktasyonun ilk dönemi boyunca yetersiz enerji alımı

2. Silaj yemlerin yüksek oranda bütirik asit içermesi bu yemlere ketojenik özellik kazandırır ve ketozisin oluşumu için zemin hazırlanır.

3. Hayvanın tükettiği yemde yeterli karbon­hidrat bulunmaz ise asetoasetik asit indirgenerek beta hidroksi bütirik asit ve asetona dönüşerek ketosis şekillenmesine zemin hazırlar.

4. Kobalt eksikliği ketozisin oluşmasında etkin rol oynamaktadır.

5. Mastitis, metritis, travmatik retikülitis ve doğum sonrası diğer hastalıklarda iştahın azalması ile birlikte sekunder ketozis oluşumu hızlanır.

6. Yüksek verimli süt ineklerinin kapalı ahırda uzun süreli beslenmesi, hayvanlara enerji açısından yetersiz rasyonların verilmesi, beslenme noksanlığı durumlarında diğer primer hastalıkların komplikasyonu olarak da şekillenir.

Ketozis olgusu iştahın durması, ağırlık kaybı, süt veriminin düşmesi ve diğer semptomlarla karakterizedir. Bu hastalıkta inekler verilen kaba yemin yarısını tüketir, konsantre yemin tamamını ret eder. Süt verimi yaklaşık %50 oranında azalır. Kanda keton cisimcikleri miktarı artarken glikoz oranı düşer. Hayvan çevreye aseton kokusu yayar. 

Hastalığın tedavisinde kan glikoz seviyesini artırmak amacıyla  birkaç litre %25'lik glikoz solusyonları damar içi verilebilir. Ağızdan verilen glikoz rumende parçalanıp yağ asitlerine dönüştüğü için bu yolla tedavide istenilen başarı sağlanamaz. Oral yolla uygulanan glikozun yararlı olabilmesi için metabolizma sonucu glikoza dönüşen maddelerin verilmesi gerekir. Bu amaçla 100-150 g/gün sodyum propionat veya propilen glikol verilebilir. Propilen glikol miktarı gerekirse iki katına kadar artırılabilir. Bu maddeler rumende propiyonik asit seviyesini yükseltir. Ayrıca tedavide glikokorti­koidler de kullanılmaktadır. Ancak ketozis ateşli hastalıklarla komplike seyrediyorsa glikokortikoidlerin verilmemesi gerekir. Glikokortikoidler, adrenalin üretilmesini, TCA siklusunu ve glikoneogenesisi uyarmaktadır.

Retensiyo Sekundunaryum 

Genellikle doğum sonrası gözlenen bir olgudur. Ancak iyi bir bakım, sevk ve idare ile bu olgular %10'a ve daha aşağıya çekilebilir. Hastalığın döl verimi üzerine etkisi uterus involusyonunun gecikmesine ve kronik metritis ile kısırlığa yol açabilir. 

Kısırlık 

Aşırı yağlı veya zayıf ineklerde beslenmeye bağlı bir sorun olarak ortaya çıkabilir. İneklerde vücut kondisyon skorunun geliştirilmesi önem taşımaktadır. Aşırı yağlı inekler buzağılama sonrası zayıf ineklere oranla retensiyo sekundunaryum, metritis ve kistik ovaryum gibi sorunlara daha çok maruz kalırlar. Aşırı zayıf inekler ise genellikle yetiştirme sorunları ile karşı karşıya kalmaktadırlar.

Pik döneminde bulunan süt ineklerinin vücut kondisyon skorunun 2.5'un altına düşmemesi gerekir. Bu bağlamda kuruda bulunan ineklerde bu değer  3.5 olmalı ve kuru dönem boyunca bu skor korunmalıdır. Süt ineklerinde aşırı vücut kondisyonunun derecesi hayvanın başlangıç kondisyonu, onun yemi etkin kullanım yeteneği, yemin enerji kapsamı, aşırı enerji alım süresi, döl verimi durumu ve süt üretim düzeyi  ile ilgidir

Karaciğer apseleri 

Genellikle uzun süre yüksek düzeyde konsantre yem buna karşılık düşük miktarda kaba yem tüketimi sonucu ortaya çıkar. Ruminal asiditenin yüksek olması rumen erozyonuna veya ülserlerine yol açar. Bazı bakteriler kan dolaşımına girerler. Karaciğer tarafından filtre edilen bu bakteriler enfeksiyona neden olurlar ve bu organda  apseler meydana gelir. Bunun sonucu karaciğerin fonksiyon etkinliği bozulur.

Abomasum yer değiştirmesi (Abomasum displazisi)  

Sığırlarda abomasumun gaz, sıvı veya her ikisinin etkisi ile gerilmesi ve anormal bir pozisyon almasıdır. Abomasum genellikle sola ve yukarıya hareket eder ve rumen ile abdominal duvarın sol kısmı arasına  gelir. Abomasum yer değiştirmesi çoğu zaman buzağılamayı izleyen iki hafta içinde oluşur. Bu itibarla buzağılamaya ilişkin koşullar predispozisyon yaratabilir. Gebeliğin ileri dönemlerinde kurudaki ineklere veya buzağılamayı izleyen dönemde sağmal ineklere aşırı miktarda konsantre yem  verilmesi hastalığın ortaya çıkışını artırır.

Abomasum yer değiştirmesinin semptomları ketozisin belirtilerine benzer. Bu hastalıkta yem tüketiminin azalır veya durur, sınırlı bağırsak hareketi, normal vücut ısısı, süt veriminin azalması, halsizlik ve rahatsızlık gibi belirtilerle ortaya çıkar. Çok genel olmayan sağ taraf abomasum yer değiştirmelerinde gözlenen semptomlar biraz daha farklıdır.

Laminitis (Fürbür)

Laminitis timpani, sindirimin veya yem tüketiminin durması gibi olgulara yol açan kaba yem konsantre yem oranının çok dar olmasının bir sonucudur. Laminitis ruminal asidozis ile ilişkilidir. Hastalık topallığa ve sürekli bir rahatsızlığa neden olur.  Laminitise maruz inekler ayaklarındaki ağrılar nedeniyle yemlemeye daha az zaman ayırmak durumunda kalırlar.  Buna bağlı olarak kuru madde tüketimi ve süt verimi düşer.

Tırnak hastalıkları, beslenme hastalıklarına bağlı kayıpların %15’ini oluşturmaktadır. Bu kayıplar topallama sonucu yem tüketiminin sınırlanmasına bağlı olarak ortaya çıkan indirekt kayıpların da üzerine çıkabilmektedir.

Tırnak hastalıkları görülme olasılığı ketozis, rasyon ham protein düzeyinin fazlalığı, süt üre miktarının 350 mg/kg‘dan fazla olması, nişasta ve şekerin sınır değerlerin üzerine çıkması durumunda önemli derecede yükselmektedir. Tırnak hastalıklarının ortaya çıkması sütteki somatik hücre miktarı ve döl verimi bozuklukları (sakin kızgınlık, yumurtalık kistleri, uterus kistleri) ile  pozitif ilişkidedir.

Tırnak hastalıklarının önlenmesinde biyotinin önemli rolü bulunmaktadır. Yüksek verimli süt ineklerinde yetersiz kalan mikrobiyel biyotin sentezine destek olmak amacıyla günde inek başına 20 mg  biyotin verilmesi yararlı olmaktadır. 

Rumen tembelliği (Rumen atonisi)

Rumen mikroorganizmalarının yeme alışmasını engelleyen ani yem değişiklikleri ve stres rumen atonisine neden olur. Normal fermantasyon bozulur. Ortaya çıkan diyare olgularında gaita sulu kahverengi görünümdedir. Hayvanlarda zayıflama ve dehidrasyon görülür. Solunum sistemi enfeksiyonları ortaya çıkabilir.

Rumen atonisini önlemek için mera yemlemesini takiben hayvanlara kaba yemden zengin lezzetli rasyonlar verilmelidir.  Hasta hayvanlar ayrı bir bölmeye alınarak tedavi edilmelidir.

Asidozis (Lactic acidosis) 

Mikrobiyel büyüme için kritik öneme sahip olan rumen içeriği pH değerinin normalde 5.8-6.2 arasında olması öngörülmektedir. Kolay eriyebilir karbonhidratlarca zengin  olan özellikle buğdaygil tane yemleri rumende hızlı bir şekilde fermente olurlar. Bu özelliğe sahip yemler yeterli bir çiğneme aktivasyonu için gerekli olan selüloz bakımından yetersiz durumdadırlar. Rumen pH değerinin 5.5'in altına düşmesi ile akut asidozis oluşmaktadır.


Asidosisin en önemli sebebi hayvanların aşırı düzeyde konsantre yem ile beslenmesidir.

Yüksek oranda konsantre yem tüketiminde tırnak hastalıkları ve sağlık problemleri artmakta buna karşılık yemden yararlanma oranında ve verim performansında düşmeler gözlenmektedir.

Hafif seyreden olgularda geçici iştah azalması, rumen hareketlerinde azalma, süt veriminde düşme, gaita renk ve kıvamında değişiklikler gözlenebilir. Kimi zaman bu belirtilerin bir bölümü ortaya çıkmayabilir.

Orta dereceli olgularda hayvanda yem ve su tüketimi durur. Süt veriminde ani azalmalar görülür. Hayvanların durgunlaşması, isteksiz davranması, devamlı yatma isteği, inleme, diş gıcırtıları gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Kimi olgularda hayvanlarda huzursuzluk, sancı ve sinirsel    belirtiler de gözlenebilmektedir.

Şiddetli olgularda ise, kısa sürede komaya giren hayvanlar yatar vaziyet alırlar. Tedavi edilmeyen hayvanlarda ölüm gözlenir.

Bu hastalıktan korunmak için hayvanlara kaba ve konsantre yemlerin birlikte verilmesi veya yemlemenin ufak porsiyonlar halinde gün boyu yapılması asidozis riskini azaltır. Asidozise engel olmak için rasyon kuru maddesinde %28-35 oranında NDF bulunmalıdır. NDF’nin %75’i taze kaba yemlerden sağlanmalıdır. Tüketilen partiküller ince,  çok uzun ve kalın olmamalı, orta büyüklükte olmalıdır.

Timpani

Rumende anormal derecede gaz birikimi ile karakterize bir olgudur. Rumen içeriği normalde 3 tabakadan ibarettir. Alt bölümde sıvı tabakası, orta kısımda daha kompakt yapı, en üst kısımda ise gaz tabakası yer alır. Normalde oluşan gazlar geğirme ile kaybolur. Gazın rumenden uzaklaşması herhangi bir nedenle  engellendiğinde timpani meydana gelmektedir. Gaz oluşumu nedeni ile rumen diyaframa  basınç yapar. Sonuçta akciğerlere yapılan  basınç ile solunum zorlaşır ve boğulma oluşabilir. Akut olgularda ölüm gözlenir. Timpani  genellikle kaba yem ve konsantre yem kuru maddeleri arasındaki oranın çok dar olması durumunda gözlenir. Hayvanlarda kronik timpaniye yol açan rasyonlar ruminal pH'nın çok asidik olmasını sağlarlar. Bu durumda besin maddelerinin sindirimi düşer, yem tüketimi minimuma iner. Aşırı miktarlarda körpe, öz su bakımından zengin yonca ve üçgül gibi baklagillerin tüketimi köpüklü, akut timpanilere neden olmaktadır.

Tedavi amacıyla hayvanların yürütülmesinde veya rumene punksiyon yapılmasında yarar vardır. Timpaniyi önlemede, iyi bir besleme programı ve idare gereklidir. İyonofor antibiyotikler de yararlı olabilmektedir.

Özefagusdan rumene gönderilecek plastik tüp ile timpani tedavi edilebilir. Akut vakalarda trokar vasıtasıyla gaz dışarı alınır.

Timpaninin önlenmesi için hayvanların körpe ot içeren meralarda otlatılmamasına çok özen göstermek gerekir. Diğer taraftan baklagillerce zengin meralarda otlatma sınırlı olmalıdır. Patates ve pancar ile yemleme dikkatli yapılmalıdır. Aşırı konsantre yem uygulamalarında saman gibi selülozca zengin yemler kullanılmalıdır.

Uygun yemleme ile ruminantlarda küçük köpüksü gazların oluşumu engellenir. Özsu bakımından zengin körpe yonca ve üçgül, kuru kaba yemlerle (0.2-1.5 kg/gün KM) birlikte verilmelidir. Yeşil yemin hasat, nakliye ve depolama sırasında kızışmamış olmasına dikkat edilmelidir. Üçgül ve yonca miktarı her öğün için 1 kg KM/100 kg CA düzeyinde sınırlanmalıdır. Günlük yem 3-4 öğün halinde ve artan miktarlarda verilerek timpani engellenir. Diğer taraftan besi sığırı rasyonları kuru madde de en az %12 HS içermelidir. Bu miktar günde 1-3 kg kuru ot veya saman ile sağlanır.

Süt Humması (Hipokalsemi) 

Aynı zamanda doğum felci ve hipokalsemi olarak da tanımlanan bu hastalık genellikle doğumu izleyen 6 ila 48 saat içinde ortaya çıkar. Beş yaşından büyük inekler ile yüksek verimli hayvanlar hastalığa karşı oldukça duyarlıdırlar. Benzer şekilde iyi kondisyonda bulunan inekler de  daha fazla duyarlılık gösterirler.

Süt humması, doğumla birlikte oluşan yüksek süt verimi için gerekli kalsiyumun yemle alınamaması veya yemdeki kalsiyumdan (Ca) yararlanılamaması veyahut iskeletteki Ca'un mobilize olamaması sonucu ortaya çıkar. Hastalık oluştuğunda kan Ca düzeyi aniden düşer.

Buzağılama öncesi Ca bakımından zengin yem verilmesi süt humması riskini artırır. Aşırı miktardaki Ca kemiklerden mineralin mobilize edilmesinde rol oynayan parathormonun azalmasına neden olur. Doğumdan hemen önce buzağının günde sadece 5 g Ca'a ihtiyacı vardır. Oysa kolostrum ile günde atılan Ca miktarı 20 g'dır. Buzağılama sonrası aşırı Ca atılımı meydana gelir. Paratroid bezinin aktivitesinin azalması ile kan Ca düzeyi hızla düşer.

Hasta inekler durgunlaşır, zayıflar, arka ayaklarda tamamen felç oluşur, hayvan şuurunu kaybedebilir. Tedavi edilmeyen hayvanlar 2-24 saat içinde ölür.

Doğuma 2-3 hafta kala düşük düzeyde Ca içeren yemler verilmek suretiyle paratroid bezi aktive edilir, böylece hastalığın önüne geçilir. Bununla birlikte 200 g kalsiyum karbonat veya kalsiyum fosfatın bir litre suda eritilerek süt hummasına duyarlı hayvanlara doğumu izleyen kısa süre içinde verilmesi önerilmektedir.

Anyon-Katyon Dengesi

Süt ineklerine buzağılamadan üç hafta önce anyonik tuzların verilmesi süt hummasının önlenmesine ilişkin son gelişmelerdir. Amonyum klorit, amonyum sülfat, kalsiyum sülfat ve magnezyum sülfat gibi anyonik tuzlar bu amaçla kullanılmaktadır. Bu tuzların kullanılması rasyonun anyon -katyon dengesini anyonik hale ve daha negatife çevirir. Potasyum ve sodyum gibi katyonlar pozitif, buna karşılık klor ve kükürt gibi bileşikler ise negatif yüklüdürler. Klor ve kükürtü de içine alan anyonik tuz bileşiklerinin kullanılması rasyonun negatif yüklenmesini sağlar. Anyonik rasyonların kan ve idrar pH'sını düşürdüğü, kalsiyumun emilimini ve kullanılmasını artırdığı ve kan Ca düzeyini yükselttiği ve süt humması riskini azalttığı gözlenmiştir. Anyonik rasyonlarla beslemenin olası yararları arasında kasların güçlenmesi, buzağılama sonrası yem tüketiminin artması, retensiyo sekundunaryum riskinin, abomasum yer değiştirmesi, meme ödemleri ve buzağılama güçlükleri olgularının azalması, süt veriminin ve gebelik oranının iyileşmesi  bulunmaktadır. Süt humması riski bulunan sürülerde kurudaki ineklere baklagil ağırlıklı bir yemleme programı uygulandığında anyonik tuzlar daha da etkili olmaktadır. Anyonik tuzların süt hummasının önlenmesinde etkili olabilmesi için şu noktalara özen gösterilmelidir. Anyon katyon dengesi -10 ile -15 mEq/100 g KM olmalıdır. Hayvan başına günde 200 g anyonik tuz verilmelidir. Bu uygulamaya buzağılamadan 3 hafta önce başlayıp buzağılama sonuna kadar devam edilmelidir. Rasyonda %40-50 amonyum klorit içeren tuz kombinasyonları kullanılmalıdır. Yem kalsiyum düzeyi 150 g/gün miktarına veya kuru maddede %1.3 seviyesine çıkarılmalıdır. Standartlara göre %0.4 olan kalsiyum düzeyinin anyonik tuzlar kullanılması ile bir miktar artırılması gerekir. Anyonik tuzlar lezzetsiz olduğundan premiks ile karıştırılmalıdır. Fazla miktarda kullanılması iştahın azalmasına neden olmaktadır. 

Çayır Tetanisi (Hypomagnesaemia)

Şiddetli kas kontraksiyonları, kramplar ve kısmi felçler ile karakterize olan beslenme bozukluğudur.

Çayır tetanisi genelde sağmal ineklere özgüdür. Ancak genç hayvanlarda da gözlenebilmektedir.

Yemde bulunan Mg’un değerlendirme oranı %5-35 arasında değişmektedir. Değerlendirilme oranı yeme ve hayvana bağlı olup ihtiyaç duyulan Mg miktarını etkiler. Çayır ve meraların yüksek düzeyde azot ve potasyum içermesi Mg'un değerlendirilmesini düşürür.

Hayvanın ağırlık kaybı, sürüden kendini soyutlaması, uzanıp yatması, yeterli otlama yapamaması ve eklemlerin bükülmez bir halde iken yürümesi ilk semptomlar çayır tetanisini işaret etmektedir. Bu belirtileri sinirlilik, kas kontraksiyonları, bir dereceye kadar anormal yürüyüş ve süt veriminin azalması izlemektedir.

Çayır tetanisinin önlenmesi için hayvanların günde 50 g magnezyum oksit alabilmesi sağlanmalıdır. Hastalığın oluşması durumunda ise hayvanlara Mg enjeksiyonu yapılır. Muayeneden hemen sonra hayvanlar taşınmamalıdır. Klinik semptomlar ortaya  çıkmadan Mg bakımından zengin yemler verilir.    

Çayır tetanisinden korunmak için süt ineklerine yeterli miktarda kullanılabilir magnezyum verilmelidir.

Koyunlarda Çayır Tetanisi 

ilkbaharda yüksek verimli körpe mera otları ile beslenen  koyun ve keçilerde birkaç gün ya da birkaç hafta gibi kısa bir sürede kan magnezyum seviyesinin  (1.0 mg/100 ml dan az ise)  düşmesi ile karakterize olan bir hastalıktır. Genellikle bu hastalığa meraya çıkış günlerinde rastlandığı için çayır tetanisi denir. Bu hastalıkta, ventrikuler serebrospinal sıvıda magnezyum seviyesinin 0.5 mmol/l düşmesini takiben, aşırı hassasiyet, muskuler spazm, konvulziyonlar ve ölüm şekillenir.

Damızlık koyunlara günde 450 g  gün  konsantre yemle birlikte 15 g  MgO verilir.

İdrar Taşları, Urolithiasis (Urinary calculi) 

Fizyolojik olarak idrarla dışarı atılan tuzların çeşitli nedenlerle üriner sistemde çökmesidir. Daha çok erkek kuzu, danalarda ve kastre edilmiş ruminantlarda görülür. Taşların oluşması böbrek, böbrek pelvisinde, idrar torbasında ya da uretrada olur. İdrar yolunun taşla tıkanması sonucunda idrar retensiyonuna, işemede güçlüğe, sidik torbasının dolgunluğuna, üretral perforasyona hatta torbanın yırtılmasına neden olabilir.  

            Urolithiasise yakalanan erkek dana ve toklularda ekonomik kayıp ya hayvanın ölmesi ya da karkasın idrarla kontamine olması sunucu etinin değerlendirilememesinden kaynaklanır.

İdrar taşının şekillenmesinde rol oynayan birçok faktör ortaya atılmıştır. Taşın oluşması daha çok 5-18 aylık kastre edilmiş erkek ruminantlar birinci derecede etkilenen hayvanlardır. Taşın şekillenmesi her iki cinsiyettede oluşmasına rağmen erkek hayvanlarda daha fazla görülür. Çünkü dişi hayvanlarda uretra çok daha büyük ve kısadır. Taşın oluşmasında erkek hayvanların kastre edilmeside önemli sorun yaratır. Kastre edilmiş erkek hayvanda muhtemelen uretra gelişememektedir. Bu hayvanlardan da;

1. Birinci derecede özellikle yüksek miktarda tahıl kapsayan rasyonla beslenen erkek ve kasre edilmiş hayvanlar, aşırı ve dengesiz bazı mineral elementlerce beslenmesi sonucu idrar yollarında taş şekillenebilir. Fazla miktarda fosfor, magnezyum alınması, Ca/P oranının (1/1) dengesizliği  ve bununla ilişkili olarak kalsiyum, potasyumun azlığı buna ilaveten yönetim hataları (suyun az verilmesi) sonucu ve sıcak havalar urolithiasis neden olabilir. 

2. Fazla miktarda silisyum, oksalat kapsayan mera otlarını ve yemlerini (pancar posası, pancar yaprağı, süpürge tohumu, pamuk tohumu kapçığı, yumak otu tohumları (Festuca spp.) tüketen erkek ruminantlarda idrar taşları şekillenir.

3. İdrarın pH’sı taş oluşumunu etkileyen en büyük faktördür. Ruminantların idrar pH’sının alkali oluşu (7.0-9.5), merada otlayan hayvanların buradan fazla miktarda potasyumu tüketmeleri sonucu idrarda aşırı miktarda KHCO3 yoğunluğunun artması sonucu Mg, Ca, P’lu bileşiklerle erimeyen fosfatik taşlar meydana gelir. Diğer yandan idrar pH’sı asite doğru kayarsa, silikat, oksalat ve xanthine taşlarının şekillenmesini arttırır.

4.  Vitamin A noksanlığı sonucu  cystitis, nephrtis gibi durumlarda  dökülmüş epitel hücreleri, nekroze olmuş doku parçacıkları gibi organik partiküller ve idrar yoğunluğunun artışı, durgunluğu gibi etkenler taş oluşumunu  meydana getirebilir.

5. Yüksek miktarda konsantre yem az miktarda kaba yemle beslenen ve hızlı büyüyen genç erkek hayvanlarda intersellüler metabolizmanın artması ve de idrarda mukoproteinlerin artışı gibi durumlarda taş teşekkülü artar.

6. Genetik faktörlerden biri olan ksantin oksidaz enziminin eksikliği sonucu ksantin oksidaz taşları oluşabilir.

İdrar yolunun tam tıkanması sonucu 48 saat içinde idrar kesesi yırtılabilir (Uretra pek az ihtimalle yırtılabilir). Taş oluşan hayvanlarda abdomende gerilme (Waterbelly) ve sıvı sızması sonucu karın altında dalgalı bir görünüm vardır. Pelvis renalis taşları teşhisi oldukça zor olup, üreterde olanlarda tıkanma olmuşsa hidronefroz meydana gelir. Bu olay belki rektal muayene ile hissedilebilir. Tıkanma sonucunda şiddetli ağrı meydana gelir. Belde ağrı ve tutuk yürüyüş söz konusudur. Arka ayakların adımları sıktır ve damla damla kanlı idrar (Stranguria) görülür ve hayvan işeyemez (Anuria). Hasta hayvan dişlerini gıcırdatır, iştah ve yem tüketimi düşer. Hayvan huzursuz olup, sidik torbası ve uretra dolgun görünür. Prepusyumun ucunda taş kristalleri mevcut olabilir. Rüptür şekillenmesi sonucunda hayvan sakinleşir ve üremi oluşur. Hayvanın solunum havasında idrar hissedilir ve ölüm olguları ortaya çıkabilir.  

İdrar pH’nı düşüren ilaçlar (NH4Cl, NH4SO4) verilir. Kuzu rasyonlarına %0.5’lik NH4Cl ve (NH4)2SO4 katılması başarılı olmaktadır. Koyuna 7-10 g/gün amonyum klorür 3-5 gün verilir. Sığırlara 45 g amonyum klorür günlük olarak verilir. Böylece fosfatik taşların oluşumu önlenebilir. Hayvanlara (300 kg CA) sodyum klorür 300 g/gün ve bol su verilmesi diuretik olarak etkilidir. Silisyumlu taş oluşumunda su tüketimi artırılarak idrarın dilue edilmesi ile koruyucu önlem alınabilir. Kalsiyum/fosfor oranı, 1/1’den büyük olmalıdır. İdrarda aşırı miktarda fosforun atılmasını ve çökmesini önlemek için kalsiyum fosfor oranının dengeli olması çok önemli bir faktördür. Padok besisinde, rasyon tuz miktarının %4-5 düzeyine çıkarılması koyunlarda ve sığırlarda etkili olmaktadır. İdrar taşlarında, amonyum klorür ve fosforik asidin etkili olduğu çeşitli araştırmalarla ortaya konmuştur. Bu bileşikler, fosfatik taşlarda etkili olmakta, yalnız silisyumlu taşlarda etkili olmamaktadır. 

Taş nedeni ile tam tıkanma varsa hayvan ameliyat edilir. Eğer et durumu iyi ise hayvan kasaba sevkedilir. Uretrotomi, laparocystomy ile başarılı uygulamalar yapılabilir. Asit oluşturan tuzlar yararlı olabilir (Günde erkek kuzulara 8-10 g; sığırlara 45 g ammonium chloride verilebilir). Kas gevşeticiler, kısmi taşlarda faydalı olur. Tuz rasyona %3-4 oranında katılır.

Rasyona %20 yonca dahil edilir. Kas gevşeticiler, taşın geçişini kolaylaştırır. En etkili tedavi ise şirurjikal olarak taşın çıkarılmasıdır.

Koyunlarda Enzootic Ataxia (Swayback,  Neonatal ataxia)

Bu hastalık, yeni doğan kuzu ve oğlaklarda bakır yetersizliği sonucu  meydana gelmektedir. Kuzu ve oğlaklarda görülen bu hastalık iki şekilde kendini gösterir.

Toprağın bakır açısından yetersizliği hastalığın primer nedenini oluşturur. Yemlerle alınan bakırın yeterli olmasına karşın  organizmanın bundan yararlanamaması sekonder (şartlı bakır yetmezliği) bir neden olarak algılanır. Başka bir ifade ile  bu mineral bağırsakta kendisinin emilmesini ve değerlendirilmesini olumsuz yönde etkileyen bazı  elementlerle (Mo, Ca, SO4)  karşılıklı ilişkilere girer. Sülfatlar bakırı rumende bakır sülfit haline getirerek bu element yetersizliğine neden olur. Diğer yandan molibden, bakır üzerine antogonist etki yapar. Bakır yetersizliğinde koyun ve diğer hayvanlarda  anemi, büyümede yavaşlama, kemikte bozukluklar, kıl ve yapağıda depigmentasyon, yapağı verim ve kalitesinde bozukluklar, üreme performansında bozukluklar, kardiyovaskuler defektler ve gastrointestinal bozukluklar görülebilmektedir. Gebe koyun ve keçilere yeterli düzeyde bakır verilmesi ile yavrularda enzootik ataksi  önlenebilmektedir. Enzootik ataksi, yalnız süt emen kuzularda görülebilir.

            Oğlak ve buzağılarda ise nadiren neonatal ataksi gözlenmektedir.  Bakır yetersizliğine maruz kalan koyunlardan elde edilen kuzularda  meydana gelen enzootik ataksi olayları yurdumuzun çeşitli yörelerinde  görülmekte (Samsun, Denizli ve Konya) ve önemli ekonomik kayıplara neden olmaktadır. 

Enzootik ataksi iki şekilde görülmektedir.

1. Konjenital form: Hastalık doğumla birlikte görülür.

2. Gecikmiş form: Hastalığın klinik belirtileri doğumu izleyen  4-8. haftalarda ortaya çıkar. Genelde doğumla beraber görülen hastalığın klinik belirtileri çeşitlidir. Tam felçli kuzular ayağa kalkamazlar ve analarını ememedikleri için açlıktan veya pneumonia’dan  1-4 gün içinde ölürler.

Orta şiddetli olaylarda, arka bacaklarda koordinasyon bozukluğu önemli bir belirtidir. Tutuk ve intizamsız yürüme, sendeleyip yuvarlanma ve kalkmak isterken köpek gibi arka bacakları üzerine oturma karakteristiktir. 

Hafif olaylarda, kuzu koşturulduğu zaman ard bacaklardaki koordinasyon bozukluğu fark edilir ve ani dönüşlerde bel bölgesinin yana kayması önemli özelliktir. Arka bacaklarda ve belde hassasiyet dikkat çekicidir.

Hasta kuzuların vücut ısıları ve iştahları normaldir. Bazılarında  körlük, sağırlık ve diş gıcırdatmaları görülebilir. İkiz kuzulardan biri ya da her ikisi de hasta olabilir. Hasta kuzuların kanlarındaki bakır seviyesi, normal kuzulara göre düşük olur (0.01-0,05 mg/100 ml). Normal koyun kanında bakır değeri,  91-100 μg/100 ml olup, 60 μg/100 ml’in altındaki değerler düşük kabul edilir.

Hasta kuzulara sub cutan olarak 12.5 mg bakır glisinat verilebilir. Rasyonun bakır ve molibden miktarları analizi yapılmalıdır. Uygun bakır ve  molibden oranını (Cu/Mo=5/1) elde etmek için rasyona CuSO4 katılır.

Koyunlara gebeliğin ilk üç ayında  bakır sülfat  (30-35 g/4 l su) eriyiğinden verilir. Hayvanlara bu eriyikten üç hafta süresince birer hafta ara ile ağızdan 25 ml verilir.  Gebe koyunlara 45 mg bakır glycinate  ya da en iyisi koyun başına 50 mg Coprin (bakır kalsiyum asetat) gebeliğin ortasında bir kez sub cutan enjekte edilebilir. İz mineral karmada %0.25–0.50 CuSO45H2O  bulunmalıdır. Çayır ve meraya 6-11 kg CuSO4/hektar püskürtülür. Sonuç olarak, rasyon kuru maddesinde optimal bakır miktarı, 5-10 mg/kg olmalıdır.                   

Vitamin E/Se Eksiklik Sendromu

Yüksek miktarda doymamış yağ asitleri veya bozulmuş yemlerin tüketiminden kaynaklanır. Depolama sırasında yağların, sıcak ve ışık nedeniyle hidrolitik parçalanması sonucu yağ asitleri ve gliserole ayrılması ile lipid-hidroperoksitleri (otoksidasyon) oluşur.

Yağ emulsiyonu, balık yağı emulsiyonu, yüksek yağ içeren süt ikame yemi, uygunsuz şekilde depolanan öğütülmüş tahıl ve karma yemlerde peroksit meydana gelir. Nem içeriği yüksek tahıllarda kuvvetli peroksit oluşumu gözlenir. Propiyonik asitle konservasyonda bu olay görülmez iken kuru ısı uygulamasında ise kuvvetlenir.

Doymamış yağ asitleri ve yağ asiti radikallerinin emilimi lipid-hidroperoksitlerinin oluşumuna yol açar. Metabolizmada H2O2, askorbik asit, sistin ve Fe gibi radikaller de bu oluşumda etkili olur. Radikaller ekstra ve intraselüler zararlar verir. Ekstraselüler peroksit radikaller hücre membranlarına zarar verir (örneğin eritrositlerin hidrolizi gibi), mitokondriya ve mikrozomlar etkilenir ve elektron transportu bozulur.

Peroksit radikallerin zararlı etkisi vitamin E ve Se ile engellenir. Bu maddeler radikal yakalayıcı olarak rol oynar. Se, glutathionperoksidazın koenzimidir. Bu enzim ile glutathion okside olur ve yağ asiti peroksitleri yağ asiti alkollerine dönüşür.

Yemlerle alınan peroksit, bağırsak mukozasına etki eder ve ishal oluşur. Bu nedenle süt ikame yemlerinin bileşimine katılacak  bitkisel yağ miktarı toplam yağın %20’sini geçmemelidir.

Genel olarak rasyon kuru maddesinde vitamin E miktarının 30 mg/kg olması yeterlidir. Yeşil yemler ve silajda vitamin E konsantrasyonu daha fazladır. Tahıllar (arpa hariç), küspe çeşitleri, proteinden zengin hayvansal kökenli yemler ve mısır silajında kuru maddede vitamin E miktarı bu değerin altındadır. Yemlerin uygun olmayan şekilde işlenmesi ve depolanması peroksit oluşumuna yol açar, bu durumda vitamin E konsantrasyonu  düşer, buna bağlı olarak da vitamin ihtiyacı artar. Bağırsak hastalıkları sonucu yağ emiliminde meydana gelen bozulma bağırsaktan vitamin E emilimini azaltır.

Uygulanan rasyonun KM’sinde 0.1-0.2 ppm Se bulunması ihtiyacın karşılanması için yeterlidir. Yüksek düzeyde doymamış yağ asitleri içeren rasyonlar vitamin E ve Se ihtiyacını artırmaktadır. Genç ruminantlarda beyaz kas hastalığının önlenmesinde vitamin E ve Se birlikte daha etkindir.

Her gram çoklu doymamış yağ asiti için rasyona 1.2-2.5 mg vitamin E ilavesi gerekir. Kilogramında 120 g yağ (%20’si bitkisel yağ) bulunan süt ikame yemlerine günlük en az 40 mg daha  vitamin E katılmalıdır. Rasyon KM’sine 0.6 ppm sodyum selenit ile 0.8-1.1 ppm Se’un koruyucu olarak ilavesi  kuzu ve buzağılarda kas dejenerasyonu oluşumunu  önler. Bu amaçla buzağılara oral olarak 15-50 mg alfa-tokoferol/100 kg CA ya da selevit isimli preparat (5 ml/100 kg CA) intra muskular veya subkutan olarak  kullanılabilir. Ayrıca rasyonlara EQ, BHT, BHA ve askorbik asit gibi antioksidanların katılmasında yarar vardır.

Beyaz Kas Hastalığı (White Muscle Disease)

Beyaz kas hastalığı, çoğunlukla buzağı, kuzu ve oğlaklarda görülmekle beraber taylarda da gözlenir. Bu hastalık genç hayvanların iskelet ve kalp kası liflerinin dejenerasyonu ile karekterize olup, klinik açıdan lökomotor bozukluklarla karakterize olan beslenmeye bağlı bir hastalıktır.

Bu hastalık, uzun süren kış besleme programına alınan ya da tek taraflı ve selenyumca yetersiz (0.02 ppm’den daha az) rasyonlarla beslenen hayvanlarda görülebilir. Hastalığın oluşumunda esas nedenin özellikle selenyum eksikliği olduğu ve aynı zamanda vitamin E yetersizliğinin de rol oynadığı ifade edilmektedir. Uzun müddet uygun olmayan koşullarda depolanan kuru ot ya da düşük düzeyde vitamin E kapsayan samanla tek taraflı beslenen kuzu ve oğlaklarda görülür. Nemli ortamlarda vitamin E kaybı fazla olmakta ve çoklu doymamış yağ asitlerinin oksidasyonu da artmaktadır. Vitamin E’nin antioksidan etkisinin olması diğer yandan yemde mikotoksinlerin bulunması bu vitamine olan metabolik ihtiyaçları  artırmaktadır. Selenyum ve vitamin E eksikliği hayvanda beyaz kas hastalığına neden olur. Hücre membranlarında toksik peroksitlerin birikimi artar. Alışılmamış kassel çalışma sonucu kas fibrillerin nekrozu ve kopması, rasyonda fazla miktarda yağ ancak sınırlı vitamin E bulunması  gibi olumsuz faktörler bu hastalığın çıkışında rol oynayabilir.      

Hastalık 2-6 haftalık kuzu ve oğlaklarda, 4-7 haftalık buzağılarda, 2-7 haftalık taylarda oluşabilir. Hastalık, selenyumca yetersiz yemlerle beslenen erişkin atlarda nadiren de olsa  oluşabilir.  

Beyaz kas hastalığı genelde iki şekilde oluşur.

1.Akut şekilde, genç buzağı, kuzu ve oğlaklarda zaman zaman taylarda yaygın şekilde kalb kaslarında distropi görülür.

2. Subakut şeklinde ise daha yaşlı dana ve bir yaşlı sığırlarda iskelet kaslarında distropi şekillenir. 

Yeterli düzeylerde vitamin E rasyonda selenyum ihtiyacını azaltabilir. Bunun aksine düşük miktardaki vitamin E ise selenyum ihtiyacını arttırabilir.

Hastalıklı kasların disfonksiyonuna ilgili olarak hareket bozukluklarından ibarettir. Genellikle hayvanlarda iştah ve vücut ısısı normaldir. Hasta hayvanlarda harekette isteksizlik ve sırtın kambur duruşu söz konusu olup, ön ve arka ayaklarda tutukluk nedeniyle yürümede ve ayağa kalkmada zorluk gözlenir. Daha ağır vakalarda ise hayvan yattığı yerden kalkamaz. Eğer hastalık kalp kasına yerleşmişse bu semptomlara solunum güçlüğü, halsizlik ve taşikardi ilave edilebilir.  

Hastalıklı kaslar boydan boya ya da kısmi olarak solgun beyaz ve granüler yapıda  olup, balık eti görünümündedir. Bitişik kas lifleri yanında adeta kontras teşkil ederler. Kaslarda görülen bu semptomlar bilateral ve simetrik olup, en fazla skapula, humerus, koksa ve femuru kapsayan kaslar, sırt, boyun ve kalp kaslarında görülür. Kas tellerinde hiyalin dejenerasyonu oluşur. Ayrıca kireçlenmelerde gözlenebilir.   

Hastalıklı kuzu ve oğlaklarda serumda kreatin fosfokinaz (CPK), glutamik oksalasetik transaminaz ve glutamik pruvik transaminaz  aktivitelerinin  arttığı görülmektedir. Normal plazma CPK düzeyleri (IU/L), koyunda: 52 ±10, sığırda ise  26 ±5 olup,  akut muskuler  dystrophie’ de  genellikle  1000 IU/L üzerindedir.

Selenyumca  yetersiz meralarda  (0.03-0.05 mg Se/kg KM) otlayan koyun ve keçilere 5 mg sodyum selenit parenteral ya da oral olarak tohumlamadan önce veya gebeliğin ortasında verilir. Hasta kuzu ve oğlaklara  1 mg; sütten kesilme döneminde ise 2 mg selenyum verilir. Bu işlem 2-4 ay sonra da tekrarlanır.

Gebelik döneminde hayvanların rasyonlarına 0.1 mg/kg KM Se katılır. Selenyum ile beraber  1000-1500 mg vitamin E verilirse daha yararlı olur.  

Tedavi amacı ile hasta kuzu ve oğlaklara 1 mg sodium selenit verilir.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page